Abstract
Tunç Çağıyla birlikte deniz aşırı ticari seyahatlerin yapılmaya başlaması; üretilen ürünlerin gemiler aracılığıyla başka coğrafyalara sevk edilmesi, limanlar ve liman kentleri olgusunun oluşmaya başlaması ve deniz ticaretinin yaygınlık kazanması insanoğlunun sularla olan temasının en basit akış döngüsünü oluşturmaktadır. Günümüzde ise mavi örtüyle kaplı kültürel değerler her ne kadar insanlardan uzak ve güvende gibi gözükse de kentleşme baskıları, nüfus artışı ve çeşitli teknolojik gelişmeler artık bunu mümkün kılmamaktadır. 20. yüzyılın ortalarına doğru aletli dalış teknolojilerindeki gelişmelerin hızlanması ve aletli dalışa olan ilginin artmasıyla birlikte insanların sualtı ile olan teması da artmaya başlamıştır. 1950’lerde Jacques-Yves Cousteau ve arkadaşları tarafından geliştirilen yüzeyden bağımsız aletli dalış teknolojisi, insanların suyun derinliklerine daha kolay ulaşmalarını ve daha uzun zaman geçirmelerini sağlamıştır. Bu sayede, insanoğlunun sualtına olan ilgisi de 20. yüzyılın sonlarına doğru giderek artan bir ivme kazanmaya başlamıştır.