Abstract
Ebû Abdurrahman es-Sülemî’nin (ö. 412/1021) beş tabaka şeklinde tertip ettiği Tabakâtü’s-sûfiyye’sinde yüz beş sûfî yer almaktadır. Yaşadıkları dönem ise hicrî 161-378 yılları arasına tekabül etmektedir. Bu makalede Tabakât’ta yer alan sûfîlerin bulunduğu tabakaların bölge ve şehir dağılımları tablolar oluşturularak ele alınmış ve her bir tabakaya ait verileri gösteren tablolardaki oranlar yüzdelik dilimlerle ortaya konmuştur. Bölgelere işaret eden tablolar oluşturulurken Sülemî’nin beyanı esas alınarak İran, Irak, Suriye, Hicaz, Mısır ve Horasan bölgeleri üst başlıklar olarak belirlenmiştir. İran’da bulunan Horasan eyaleti ile Afganistan ve doğusuna uzanan Horasan bölgesi birbirinden ayrıştırılmış ve olası bir tedahül nispeten giderilmeye çalışılmıştır. Söz konusu tablolardan elde edilen verilere göre Hicaz, Mağrib ve Mısır bölgelerindeki sûfî popülasyonu düşük seviyelerde seyrederken diğer bölgelerde daha yüksek düzeyde olduğu gözlemlenmiştir. Özellikle Irak, Horasan ve İran bölgelerinin sûfî popülasyonu açısından daha zengin yerler olduğu görülmüştür. Bu durum şehirler bazında değerlendirildiğinde ise Bağdat ve Nişabur’un diğer şehirlere nispetle daha fazla sûfîye ev sahipliği yaptığı anlaşılmaktadır. Fakat tabakaların seyrettiği süreç göz önüne alındığında ve söz konusu tablolar bir bütün halinde değerlendirildiğinde çeşitli sebeplerden dolayı son tabakalara doğru genelde İran bölgesinin, özelde Nişabur şehrinin ön plana çıktığı görülmektedir. Tablolara yansıyan verilerden elde edilen bir diğer çıkarım ise ilk tabakalarda çoğunlukla merkez konumdaki şehirlerde yer alan sûfîlerin, süreç içerisinde nispeten küçük köy ve kasabalara da sirayet etmeleridir. Böylece tasavvufun zamanla toplumun farklı kesimlerinde de kök saldığı ortaya çıkmaktadır. Makalede üzerinde durulmak istenen bir diğer husus ise Sülemî’nin çeşitli sûfîlerden aktardığı rivayetlerin işaret ettiği tasavvuf havzalarıdır. Günümüzde Basra, Bağdat, Mısır gibi sûfî ekol/mektep isimleri tasavvuf tarihi, tasavvufa giriş ve tasavvuf el kitapları şeklinde derlenen çalışmalarda yaygınlık kazanmıştır. Sözgelimi sûfî mekteplerinden biri olan Basra ekolü, bir yanıyla Hasan el-Basrî’nin (ö. 110/728) “korku ve hüzün” anlayışıyla ön plana çıkarken diğer yanıyla da Râbiatü’l-Adeviyye’nin (ö. 185/801) “İlâhî aşk” tavrıyla anılmaktadır. Bu durum bölgeler üzerinden tasavvuf ekollerinin ele alınmasında birtakım problemleri de beraberinde getirmektedir. Nitekim aynı bölgelerde bulunan farklı tasavvuf anlayışları bu tasnif ile birlikte göz ardı edilebilmektedir. Sülemî’nin aktardığı bölge, şahıs ve aynı şehirde yer alan farklı tasavvuf anlayışlarına delalet eden üç ayrı rivayet günümüzde şayi olan sûfî mektepleri/ekolleri olgusuna yeni bir kapı aralayabilir. Dolayısıyla makalede ortaya konan tablolardaki verilerden elde edilen çıkarımlar yeni sorular ve bulgular doğrultusunda günümüze kadar süregelen sûfî mektepleri/ekolleri olgusunun yeniden gözden geçirilmesi gündeme getirilmiştir.
Reference28 articles.
1. Başer, Hacı Bayram. Şeriat ve Hakikat Tasavvufun Teşekkül Süreci. İstanbul: Klasik, 2017.
2. Bozkurt, Nebi. “Nûbe”. Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi. 8/222-223. İstanbul: TDV Yayınları, 2007.
3. Bray, Julia. “Literary Approaches to Medieval and Early Modern Arabic Biography”. Journal of the Royal Asiatic Society 20/3 (2010), 237-253. https://doi.org/10.1017/S1356186310000015
4. Bulliet, Richard W. “A Quantitative Approach to Medieval Muslim Biographical Dictionaries”. Journal of the Economic and Social History of the Orient 13/2 (1970), 195-211. https://doi.org/10.2307/3596086
5. Demirli, Ekrem. “Fuat Sezgin’in Eserinde Tasavvuf Literatürü Hakkında Bir Değerlendirme veya Gecikmiş Bir Bilim Olarak Tasavvuf: Pratikten Teoriye Tasavvufun Çelişkisi”. Darulfunun İlahiyat, 30 (‘Fuat Sezgin’ Özel Sayısı 2019) 171-180. https://doi.org/10.26650/di.2019.30.2.0072