Affiliation:
1. ANKARA YILDIRIM BEYAZIT ÜNİVERSİTESİ
Abstract
Kartezyen döngü iddiasına göre, Descartes’ın Beşinci Meditasyonda Tanrı’nın varlığını ispat etmek için kullandığı argümanın öncüllerinin doğruluğu, kendileri aracılığıyla ispatlanan Tanrı’nın varlığı ve doğruluğuna bağlıdır. Bu sebeple argüman döngüseldir. Descartes, Tanrı ispatının ardından tüm açık ve seçik algıların doğruluğunun Tanrı’nın bilinmesine bağlı olduğunu ifade eder. Böylece Kartezyen döngü suçlamasını yapanlara göre o, ispata ulaşmak için kullandığı açık ve seçik algıların hepsinin ispattan önceki epistemolojik durumlarını şüpheli hale getirmiştir. Descartes itirazları, doğrulukları Tanrı’nın bilinmesine bağlı olan açık ve seçik algıların, hatırlanması gerekenler olduğunu söyleyerek cevaplar. İspat için kullanılan açık ve seçik algılar zihnimizde hali hazırda mevcuttur, bunlar hatırlanan açık ve seçik algılardan ayrıdır. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz, Tanrı’nın var olduğunu ilk defa ispatladığımız sırada başvurduğumuz açık ve seçik algılar, zihnimiz onları, o esnada mevcut bulduğu için Tanrı’nın teminatına muhtaç değildir. Sonrasında bu ispatlama esnasında kullanılan argümanları unutsak ya da onlar bizim için açık ve seçikliklerini yitirseler dahi, bu ilk ispatı yapıp da Tanrı’nın teminatı sonucuna ulaştığımız için epistemolojik kesinliğimizin devamlılığı sağlanmış olur. Ancak açık ve seçik algılar sadece elde edilme yolları zihinde her zaman canlı kalmadığı için şüpheli değildir. Özellikle matematiksel doğrular söz konusu olduğunda bilme yetilerinin sağlamlığını şüpheye düşüren kötü deha ihtimali de mevcuttur ve bu algıların ilk elde edilme süreçleri için de şüpheyi gündeme getirir. Descartes cevabında bu konuya değinmemiş, tanrısal teminatı sadece hatırlamaya hasretmiştir. Bu sebeple cevabı yeterince ikna edici değildir. Kartezyen döngü suçlaması, Tanrı’nın varlığını ispatlamak için kullanılan argümanın öncüllerinin Tanrı’nın varlığına ve yanıltıcı olmayan doğasına bağlı olmadığı gösterilerek bertaraf edilebilir. Bunun için şüphe sürecini, bu süreçte elde edilen açık ve seçik algılardan hangisinin tanrısal teminata ihtiyacı olmadığını tespit etmek için yeniden ele almamız gerekir. İkinci Meditasyonda “en ufak bir şüpheye müsaade eden herhangi bir şeyi tamamen yanlışmış gibi bir kenara bırakacağım” şeklinde ifade edilen makul şüphe kuralı, en ufak bir şüpheye mahal vermeyen Cogito’nun elde edilmesiyle ilk defa askıya alınır. “Benim, varım” önermesi kendiliğinden apaçıktır ve doğruluğu kötü bir yaratıcının bilişsel yetilerimi yanılacak şekilde yaratma ihtimaliyle bile sarsılmaz. Descartes buradan doğruluk kuralını elde eder: “çok açık ve seçik olarak kavradığımız tüm şeylerin hepsinin doğru olduğunu şimdiden belirleyebilirim”. Buna göre Cogito kadar emin olduğumuz açık ve seçik algılardan şüphe etmeyi bırakabiliriz. Bu aynı zamanda bu tip hakikatlerin kabulü için tanrısal teminata muhtaç olmadığımız anlamına gelir. Bunlardan biri de Descartes’ın Üçüncü Meditasyondaki Tanrı ispatı için başvurduğu nedensel yeterlilik ilkesidir. Bu, diğer akıl ilkeleri gibi ‘doğal ışık’ tarafından bize verilmiştir. Kendileri aracılığıyla düşündüğümüz, dolayısıyla Kartezyen terimlerle şüphe ettiğimiz, onayladığımız, reddettiğimiz ilkelerin doğruluğu tanrısal teminata bağlı olmadığı gibi baştan beri kötü deha tarafından tehdit de edilmemişlerdir. Aksi durumda yanılmamamıza sebep olabilecek kötücül bir güç için makul şüpheler ortaya koymamız yahut Cogito’daki gibi “düşünen düşündüğü sürece vardır” benzeri, nedensellik ilkesiyle elde edilen sonuçlara ulaşabilmemiz mümkün değildir. Beşinci Meditasyona kadar Descartes açık ve seçik algılardan Cogito’yu, doğruluk kuralını ve nedensel yeterlilik ilkesini tanrısal teminata başvurmadan kabul etmektedir. Geriye ontolojik argümanda üçgen örneğiyle karşımıza çıkan matematiksel doğruların böyle bir garantiye ihtiyaç duyup duymadığı, eğer duyuyorsa bunun ontolojik argümanı döngüsel hale getirip getirmeyeceği soruları kalır. Makul şüphe kuralı gereği, tanrısal teminata başvurmadan yani kötü deha argümanını ortadan kaldırmadan kabul edilemeyecek açık ve seçik algılarımızsa aritmetik ve geometriye dair sahip olduklarımızdır. Bunlara dair düşüncelerimizin içeriği bizden bağımsız olmakla, yani doğruluk kuralına uymak bakımından dahili şüpheye konu değildir. Ancak harici bir şüphe unsuru olarak kötü deha ihtimaline açıktırlar. Yani onların doğruluğundan emin olmak için kendilerini elde etmek için kullandığım yetileri yaratanın yanıltıcı olmadığından emin olmam gerekir. Ancak bu döngüsellik suçlaması için yeterli değildir çünkü Descartes’ın kullandığı Tanrı ispatı bu tür algıların doğruluğuna değil, algı içeriklerinin benden bağımsız olmasına dayanır. Argüman için başvurulan örnekler bazı idelerin benden bağımsız özlerinin olduğuna işaret eder. Tanrı idesinin değişmez bir doğasının var olmasından hareketle onun varlığı ispat edilir. Böylece Descartes’ın Tanrı’nın varlığını ispat için kullandığı argümanlarda döngüsellik olmadığı gösterilmiş olur.
Subject
Social Sciences (miscellaneous),Philosophy,Religious studies
Reference32 articles.
1. Aktel, Ebru. Descartes’ın Bilgi Kuramı. Kocaeli: Kocaeli Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 2006.
2. Broughton, Janet. “Skepticism and the Cartesian Circle”. Canadian Journal of Philosophy 14/4 (1984), 593-615.
3. Carriero, John. “The Cartesian Circle and the Foundations of Knowledge”. A Companion to Descartes. 302-318. Blackwell Companions to Philosophy 38. Massachusetts: Blackwell Publishing, 2008.
4. Cottingham, John. A Descartes Dictionary. Massachusetts: Blackwell Publishing, 1993.
5. Cottingham, John. “The Role of God in Descartes's Philosophy”. A Companion to Descartes. Massachusetts: Blackwell Publishing, 2008.