Abstract
Osmanlı Devleti’nin doğu sınırları fiziki olarak dağlık olması, demografik bakımdan farklı din, mezhep, tarikat ve etnisitelerin birlikte yaşaması hasebiyle siyasi, askeri ve güvenlik açısından kontrolü zor bir yapıya haizdir. Bölgenin dağlık yapısı, yaşanagelen tarihi hadiseler ve sınırların İran gibi siyasi olduğu kadar dini ve mezhebi bakımlardan da muhalif olan bir devletle paylaşılıyor olması gibi hususlar, bölgede aşiret ve tarikat gibi örgütlü yapıların varlığını ve uzun ömürlülüğünü teşvik etmiştir. Bölgenin tarihsel seyrinde ve Osmanlı-İran ilişkilerinin gelişiminde 16. yüzyıldan itibaren daha çok Kürt Emirlikleri ve aşiretler etkin rol oynarken 19. asrın ortalarına doğru durum değişmiş tarikat şeyhleri ön plana çıkmaya başlamıştır. Böylesi bir değişimin yaşanmasında bölgede Osmanlı modernleşme çabalarının bir neticesi olarak hayata geçirilen merkeziyetçi, idari reformların etkisi büyük olmuştur. Yapılan reformlarla Emirlik sistemi kaldırılmış, yerine ihdas edilen idari kadrolara merkezden bürokratlar atanmıştır. Bölgeyi tanımayan halkın gözünde meşruiyet sorunu da yaşayan bu bürokratlar, aşiretler arasında zuhur eden üstünlük kavgaları, otlak-yaylak sorunları, köy baskınları, kan davaları gibi geleneksel sorunların çözümünde yetersiz kalmıştır. Bölgedeki bu kaotik durum aşiretler üstü bir konumda bulunan tarikat şeyhlerinin giderek siyasi ve politik olarak güç ve nüfuzlarını artırmalarında etkili olmuştur. Bundan sonraki süreçte Osmanlı-İran ilişkilerinde de yer yer mezhebi farklılıklarına dahi bakılmaksızın tarikat şeyhleri önemli bir aktör halini almıştır. Bölgede tarikatların yükselmesinde reformlardan başka Batılı ülkelerin İslam dünyası üzerinde giderek artan baskıları da etkili olmuştur. Misyonerlik faaliyetleriyle bölgedeki Hristiyan azınlıkların milliyetçilik doğrultusunda teşvik edilerek Müslüman aşiretlere karşı kışkırtılmaları Müslüman ahali de dini duyguların yükselmesi, tarikat şeyhlerinin etrafında toplanılması şeklinde karşılık bulmuştur. Böylece reformlarla kadim dengelerin, Batılıların müdahaleleriyle de asırlardır süregelen düzenin bozulduğu bir dönemde Osmanlı-İran sınırında tarikat şeyhlerinin nüfuzundan yararlanmaksızın sorunları çözmek, sınırların güvenlini sağlamak nerede ise imkânsız bir hal almıştır. Tüm bu hadiseler iki ülke arasındaki sınırları daha da belirsiz bir hale sokmuş, nihayetinde karşılıklı göç ve geçiş hadiseleri artmıştır. İşte bu çalışma söz konusu süreçte cereyan eden Şeyh Maruf’un göç hadisesi örnekliğinde Osmanlı-İran ilişkilerinde tarikatların bir nüfuz aracı olarak oynadıkları rolü ortaya koymak amacıyla hazırlanmıştır.
Publisher
Türk Kültürü Açısından Hacı Bektaş-ı Veli Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi
Subject
General Arts and Humanities,Cultural Studies
Reference64 articles.
1. Abu-Manneh, Butrus. “Halidîliğin Yükselişine ve Gelişmesine Yeni Bir Bakış”. Osmanlı Toplumunda Tasavvuf ve Sufiler, ed. Ahmet Yaşar Ocak. Ankara: TTK, 2014.
2. Ahmed Cevdet Paşa, Osmanlı Tarihi-Tarih-i Cevdet, (Sadeleştiren Dündar Günday, Tertip ve tanzim Mümin Çevik), İstanbul: Hikmet Neşriyat, 1972.
3. Ahmet Cevdet Paşa. Osmanlı İmparatorluğu Tarihi, (Haz. Mustafa Gencer). İstanbul: İlgi Kültür Sanat Yayınları, 1-2/ 2011.
4. Akman, Ekrem. “Osmanlı-İran Arasında Bir Rekabet ve Nüfuz Alanı: İmam Musa Kâzım Türbesi”. Türk Kültürü Ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, 101 (2022), 249-268. https://doi.org/10.34189/hbv.101.010
5. Algar, Hamit. “The Naqshbandi Order: A Preliminary Survey of Its History and Significance”. Studia Islamica, 44 (1976), 123-152.