Affiliation:
1. Ankara Hacı Bayram Veli Üniversitesi Hukuk Fakültesi
Abstract
Deniz ticareti sahasında, uyuşmazlıkların devlet yargısı dışında ve tahkim yolu ile çözülmesi konusunda köklü bir gelenek vardır. Deniz ticareti sözleşmelerinde, ekseriyetle bir tahkim şartı yer alır ve muhtemel uyuşmazlıklar bu usul ile çözülür. Tahkim yolunun, her ne kadar gizlilik, hukuk ve hakem seçimi gibi konularda avantajları ifade edilse de; yargılama süreleri ve masrafları gibi konularda şimdiye kadar devlet yargısına yöneltilen eleştiriler, son yıllarda tahkim yolu bakımından da dile getirilmeye başlanmıştır. Buna rağmen, daha az masraflı ve daha hızlı, müzakereye dayalı ve barışçıl bir alternatif çözüm yolu olan arabuluculuk, deniz ticareti tatbikatında ciddi bir rağbet görmemiştir. Oysa ki çoğu defa brokerlar ve acentelerin katılımıyla gerçekleştirilen deniz ticareti faaliyetlerinin doğasında müzakere ve uzlaşı kültürü vardır. Bilhassa makalenin konusunu teşkil eden ve yabancı literatür ve tatbikatta “wet disputes” kapsamında değerlendirilen deniz kazalarından doğan uyuşmazlıklarda, tarafların arasında genellikle bir sözleşme bulunmaz. Tabiatıyla uyuşmazlığın ne şekilde çözüleceği, genellikle uyuşmazlığa sebep olan hadisenin meydana gelmesinden sonra kararlaştırılır. Şüphesiz ki tahkim yolunun öngörülmediği uyuşmazlıklarda tarafların, devlet yargısına başvurma hakkı saklıdır; ancak deniz kazalarından doğan uyuşmazlıklarda çoğunlukla kusur, sorumluluk ve tazminatın paylaştırılması gerektiğinden, haklı veya haksızın tespitinden ziyade tarafları tatmin edecek, nispeten daha kısa bir prosedürün işletilmesi daha verimli olabilecektir. Bu makalede, işbu prensip ve esaslar dairesinde, deniz kazalarından doğan uyuşmazlıklarda arabuluculuk uygulaması, merî mevzuat bakımından ele alınmış ve konu ile ilgili birtakım değerlendirme ve önerilerde bulunulmuştur.